
Boykot; Dün Duyulmadı, Bugün Dillerde, Yarın Yıkıcı Olacak…
“Burjuvazi, kendi korkuları ile çırpınadursun, devrimci ve komünistler metalara yönelik gelişen boykotu tüm sistemin boykotuna, siyasal boykota çevirecek adımları mutlaka atacaklardır.”
19 Nisan 2025
Bugünlerde çokça duyulan kavramlardan birisi boykottur. Üzerine çokça yazılıp çizildi ve tarihçesinden günümüze, nerelerde ve nasıl yapıldığına dair bir dizi araştırma-inceleme yazıları paylaşılmaktadır. Bu kavramın, esasında İrlandalı derebey temsilcisi Boycott’tan daha eskilere dayandığını belirtmekte fayda var. İnsanlığın gelişim evresinin belli bir aşamasında, bilinçli geliştirebildikleri bir tavır olarak belirtmek gerekir. Bilinçli tavır, karşısındakine ya da bir kesime hitaben, kabul etmediğini gösteren bir eylem tarzı… Bu eylem tarzı ve tavır alış, tarihte sayısız defalar pratikleşmiş, başarılı ve başarısız sonuçları olmuştur.
Günümüz kapitalist-emperyalist sisteme karşı yürütülen en temel boykot, meta alımının/tüketiminin yapılmaması olarak karşımıza çıkmıştır. Meta, kapitalist sistemin temelini oluşturur. Bunun üzerinden artı-değer gaspı, sermaye birikimi gerçekleştirilir. Bugün sistem esasta metalar üzerinden kendisini var etmektedir. Meta, kabul ettirilmiş hali ile tüketim malı, tüm toplumu kendisine göre dizayn etmiş, üretim ilişkileri kapitalist temelde inşa edilmiştir ve tüm dünyada belirleyici bir yerde durmaktadır.
Sistem henüz, temel nesnesi olarak meta üzerinden var olduğu içindir ki, sermaye birikimine dönüş yapması gerekir. Bu anlamda metaların tüketilmesi, sistemin en can alıcı yerinde durmaktadır. Her şey bu metaların tüketilmesine, yani artı-değer gaspının realize olmasına bağlıdır. Tüketim olduğu sürece, kapitalist kâr elde edebilecektir. Tüketime dair yapılan her boykot, küçükten büyüğe tüm şirketlerin, tekellerin kâr oranlarının düşmesine hizmet eder. O halde kapitalistler, üretilen malın satışından kâr elde edebilmek için oldukça işlevli bir şekilde pazarlanmasını sağlarlar.
Yanısıra hisse senetleri, bonolar yani borsa işlemleri ile de şirketler veya tekeller, toplumun farklı kesimlerini de kendilerine bağlarlar. İşçiler, bu hisse senetlerine yatırım yapan herkes, bu fabrikada üretilen malın daha fazla tüketilmesini ister, ki kendisi de “kazanabilsin”. Elbette buradaki “kazanım” tamamen bir illüzyon ve geçicidir. Asıl kazanan kapitalistin kendisidir. Ancak kendi işçisini ve toplumu, üretilen malların tüketilmesine dair inandırmış ve rızasını almıştır. Bununla kalmamış, tüm bu kesimler bu malın tüketilmesi için canla başla gayret göstermektedirler. Zira kendisi de “kazanacaktır”.
Metalara yönelik boykot, tüm sistemi etkileyeceği için en rakip tekeller, fabrika sahipleri vs. dahi bu türden bir boykotu asla istemezler. En can alıcı rakipleri dahi olsa da… Zira Ali Koç’un annesinin ExpressoLab’ı ziyaret ettiği, MÜSİAD’a yönelik kimi boykot çağrılarının yine TÜDİAD tarafından da ret edildiği vb. birçok örnek ile bunu sıralamak mümkün. Söz konusu olan, emperyalist-kapitalist sistemin can damarıdır. En “müslüman” geçinen bir kapitalist dahi, soykırımcı siyonist İsrail mallarını tümden boykot etmeye cüret gösteremez. O, ancak halkın genel tepkisi karşısında bir müddet bu kervana katılıp, süreç içinde halkın tepkisini nasıl boşa çıkarılması gerektiğine kafa yoracaktır.
Metalara yönelik boykot, çoğu zaman en güçlü silah haline dönüşmektedir. Osmanlı Hanedanlığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek ilhakına karşı “fes boykotu” gerçekleştirmiş ve bunda kısmi başarı da elde etmiştir. Osmanlı, güçsüzlüğünün getirmiş olduğu askeri savaş seçeneği yerine, can damarından yakalamıştır Avusturya-Macaristan burjuvazisinin. Tabi bu vesile ile Osmanlı sembolü olan fesin de ithal edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Ne denirse densin, Osmanlı coğrafyası daha o vakitte her yönü ile kapitalist sermayenin pazarı haline dönüşmüş durumdaydı ve bu sistemin en zayıf yerini bilmemesi imkansızdı. O gün bilinen bugün de zaman zaman faşist sistem tarafından körüklenmiştir.
Ülke tarihimiz açısından bakıldığında sadece metalara yönelik değil, bir bütün faşist sistemin “parlamenter” maskesine karşı da boykotların yapıldığı bilinmektedir. Uzunca bir süre seçim aldatmacalarına karşı boykotlar düzenlendi. Bu süreçlerde aktif ve pasif boykot tartışmaları yaşandı, üzerine birçok tartışma tüketildi. Ancak en temelinde boykot tavrı, zaman zaman en ileri halk kitleleri içinde gündemini korudu. Bir süreklilik ve tarihsel bir gelişim açısından bunun bir “mayalanma” süreci olarak okumak mümkündür. Belli dönemlerde geniş etki yaratmayan boykot çağrılarının, farklı çelişkilerin keskinleşmesi ile birlikte geniş halk kesimlerine kadar yayılabileceğini yeniden yaşıyoruz. Dünya çapında birçok boykotun belli başarıları beraberinde getirdiği görülmüştür, ancak örgütlülük ve sistem dışı davranmama hali bu boykotların gerilemesine ve çoğu zaman dağılmasına hizmet etmiştir. İsrail’e karşı geliştirilen boykot, belli süre bir ses getirmişse de, özellik komünist ve devrimci hareketlerin bu boykotlara önderlik edememesi, bugün bu hareketin cılız kalmasına yol açmıştır.
Bilinmesi gerekir ki, İsrail karşıtı hareketlerin çoğu, Türk, Arap vb. genellikle orta ve küçük burjuva kesimlerinin yönlendirmesi altındadır. Bu durum yine boykotların belli bir düzeye kadar ele alınmasını beraberinde getirir. Burjuvazi, kendi bindiği dalı kesemeyeceği için, İsrail’e karşı da metaların bir bütün dolaşım dışı kalmasını, tüketilmemesini de istemeyecektir. Bu durum, bir bütün sisteme zarar verecektir. Halkın bilinçlenmesini, bilinçli tavır almasını sağlayacaktır.
Faşist AKP-MHP hükümeti döneminde de Türk kompradorlarının, İsrail ile ticaret yapmasındaki en temel neden buradadır. Yine savaşlar ne derece şiddetli olursa olsun, kesilmeyen ve artarak devam eden en temel şey, ticaretin kendisidir, yani meta dolaşımıdır.
Burjuva sistemde meta boykot edilemez. Gerçek boykot ancak komünistlerin, devrimcilerin önderliğinde yürütülürse bir anlam ifade eder.
Gelelim faşist düzen partisi CHP’nin boykot çağrılarına…
Birçok meta (bunlara ürün deniyor) boykot listesine alındı. Türk burjuva sınıfları, yekvücut kesildi. Türk hakim sınıfları bilir ki, CHP’nin tavrı ikiyüzlüdür. O, sadece geniş halk kesimlerini klik çıkarları için kendisine yedekleyecektir. Ancak geniş halk kesimlerince sahiplenilmesi, Burjuvaziyi yeterince ürkütmüştür. Bu durumun kesin sonuçları önümüzdeki süreçlerde görülecektir ancak daha şimdiden milyon dolarlarca ölçülen kayıplardan bahsedilmektedir.
Bu buzdağının görünen kısmıdır. Diğer yanı halkın diline meta boykotunun girmiş olmasıdır. Siyasallaşmanın getireceği bir bilinçlenmenin, ileriki süreçte sistemin bir bütün boykot edileceği tehlikesi Türk komprador burjuvazisinin, dolayısıyla emperyalistlerin korkusu olacaktır. Bu durumdan kendisini kurtarmak için CHP’nin sürekli “erken seçim” talebi, sistemi ve faşist düzeni kurtarmanın adımlarıdır. Kitlelerin meta boyotundan, siyasal sistemin boykotuna evrilecek bilinç gelişiminin önüne barikat olmak için çırpınmaktadır.
Boykot; insanlık tarihin seyrinde ve sınıf mücadeleleri içinde, bilinçli bir tavır olarak sürekli gelişim kaydetti. Kapitalist emperyalist sistemin tüm dünyayı boyunduruğu altına aldığı bu süreçte, alınacak bilinçli tavırların da gelişim kaydedeceği ve tüm dünyada etki göstereceği bilinmektedir. Sadece Türkiye’de değil, tüm bölge ve dünyada bu durumun etkileri daha şimdiden görülmüştür. Çok cılız da olsa, CHP tüm imkanları ile bunun önüne geçmeye çalışsa da, halk içinde boykotun, bilinçli tavrın etkisi giderek artmaktadır.
Burjuvazi, kendi korkuları ile çırpınadursun, devrimci ve komünistler metalara yönelik gelişen boykotu tüm sistemin boykotuna, siyasal boykota çevirecek adımları mutlaka atacaklardır. Dün kimsenin duymak istemediği boykot kavramını, bugün milyonlar seslendiriyor. Yarın ise tüm örgütlü güçlerin önderliğinde, devrim hedefli siyasal boykotlar halk kitlelerin dillerinde yankılanacaktır. Bu anlamda; “sadece metaları değil faşist sistemi boykot et!” şiarını benimsemek, benimsetmek temelinde hareket tarzı geliştirmek bizlerin elindedir.