
“Barış”, “Kardeşlik” ve “Normalleşme” Yalanları Üzerine!
“Günümüzde insanlığın tarihsel hafızasında değer olarak kabul ettiği “barış”, “kardeşlik”, “dostluk” gibi kavramların en çok Azerbaycan ile Türkiye tarafından kullanıldığını ve yine bu kavramları en çok ihlal edenlerin kendileri olduğu gibi çelişkili bir durum söz konusudur.”
18 Nisan 2025
Türkiye’de Kürt sorununda “çözüm” ve “barış” açıklamaları yapılıyor. Benzer bir durum Azerbaycan ve Ermenistan arasında da yaşanıyor. Kafkaslar’da da “barış” rüzgarları estiriliyor. Bu anlamıyla Türkiye’de Kürt sorununda yaşanan “çözüm” sürecini anlamak için, Ermenistan’da yaşanan gelişmeleri ve Ermenistan’ın “barış” sürecine nasıl geldiğini hatırlatmak yararlı olacaktır.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında “barış” süreci, Nikol Paşinyan’ın iktidara getirilmesiyle başladı. N.Paşinyan, 2018 yılında “Kadife Devrimi“ ile Ermeni halkının düzene karşı ayaklanmasını çok iyi kullanarak, -bugün çok rahat olarak görebildiğimiz ABD-AB emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet eden, yüzünü Batı’ya çeviren- iktidara getirildi. İktidar olduktan sonra ise Ermeni kimliği, Ermeni Tarihi, Ermeni Soykırımı vb. konusunda ezber bozan, skandal açıklamalar yapmadığı hemen hemen hiçbir gün yoktur. Paşinyan’ın bu açıklamaları, Ermeni halkı ile “günah keçisi” olarak gösterilen Diaspora’ya dağılmış on milyon Ermeni tarafından tepki ile karşılanıyor. Gelinen aşamada Paşinyan’ın uyguladığı politikalarla, “özel olarak görevlendirildiği” bugün çok rahat olarak anlaşılmaktadır. Ermeni halkının çıkarları için değil, sanki Azerbaycan ile Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir Paşinyan iktidarı ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Günümüzde insanlığın tarihsel hafızasında değer olarak kabul ettiği “barış”, “kardeşlik”, “dostluk” gibi kavramların en çok Azerbaycan ile Türkiye tarafından kullanıldığını ve yine bu kavramları en çok ihlal edenlerin kendileri olduğu gibi çelişkili bir durum söz konusudur. Bugün yaşadığımız olaylar bütün kırım ve katliamlar “barış”, “normalleşme”, “kardeşlik” maskesi altında işlenmektedir. Orta Doğu ile Kafkaslar’ı kan gölüne çeviren Azerbaycan-Türkiye-İsrail ittifakı olduğu herkes tarafından çok iyi bilinmektedir. Filistin halkının soykırımında yer alan “Müslüman din kardeşleri” yalanları ile en çok İsrail devletinin lojistik ihtiyaçlarını karşılayan ülkelerin Azerbaycan ile Türkiye olduğunu bilmeyen kalmadı. Artsakh’ta Ermeni tehcirinin sorumluları yine İsrail ile Türkiye-Azerbaycan ittifakı değil midir?
Ermenistan ile Azerbaycan arasında devam eden “sınırların belirlenmesi”, “esir tutulan 23’lerin serbest kalması” kısacası “Barış Görüşmeleri” Artsakh’ın teslim edilmesinden sonra devam ederken, öbür yanda Türkiye ile Ermenistan arasında ise 1993 yılından bu yana kapalı olan sınırların yeniden açılması görüşmeleri devam etmektedir. Türk tarafından 34 yıldır çözülmesi bir türlü istenmeyen problemler bugün artık Ermenistan’ı güvenlik sorunları ile karşı karşıya bırakmıştır. 2020 yılında, 44 günlük savaştan sonra önce Artsakh’ın birçok şehri teslim edilmiş, ardından ise Eylül 2023’ten sonra ise Artsakh toprakları kesin ve nihai olarak Azerbaycan’a bırakılmıştır. Taviz vermekte sınır tanımayan Paşinyan iktidarı, her geçen gün Azerbaycan’ın bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerini yerine getirmek için çalışmaktadır. Buna rağmen “Barış Anlaşması”nı daha fazla taviz koparmadıkça Azerbaycan’ın imzalamayacağı şimdiden görünmektedir.
Halk ile Paşinyan iktidarı arasında makas açılırken güven sorunu artık had safhaya gelmiştir. Bunlar yetmiyormuş ve bütün sorunlar halledilmişçesine, Paşinyan’ın büyük çoğunluğu R.T.Erdoğan ile Türk devleti çıkarlarına hizmet eden, Türk milliyetçiliği ile Ermeni düşmanlığını körükleyen “yandaş medya”yı Yerevan’a davet etmesi, ağırlıklı olarak Türk medyası mensupları aracılığı ile Ermenistan ile Türkiye arasında yüz yıldır halen devam eden soykırım tartışmalarında “ezber bozan” açıklamalar yapması, Ankara’da memnuniyetle karşılanmıştır. Paşinyan’ın bu açıklamaları daha önceki utanç verici açıklamalarının devamıdır. Paşinyan, Ermeni halkının çıkarlarını temsil eden Başbakan olmaktan çıkmış bir “Türkolog” rolü üstlendiğini göstermiştir.
Esas amaç Syunik Bölgesi’nin işgalidir!
Paşinyan’ın İsviçre ziyareti sırasında, “Ermeni soykırım tarihi yeniden incelenmeli, ne olduğunu, neden olduğunu anlamalıyız” ifadeleriyle Ermeni soykırımına şüphe ile bakan skandal açıklamasından sonra Türkiye’ye yandaş Türk gazetecileri aracılığı ile “resmi politikamız Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınmasının bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almadığı yönündedir” mesajının verilmesi birlikte değerlendirilmelidir. Paşinyan bu çizgisiyle; ağır bedeller ödenerek dünyada 35 ülkede kabul edilen, “Ermeni Soykırımı’nı Tanıma ve Mağdurlarına Tazminat Hakkı” mücadelesinde bugün, Türk devletinin istediği çizgiye gelmiş durumdadır. Bu durum elbette Ermeni halkı tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Kamuoyu araştırmalarında halkın % 66’sının Paşinyan’ın bu açıklamalarından memnun olmadığını göstermektedir.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi “yandaş medya”nın Türkiye dönüşü sonrasında Paşinyan; Ermenistan meclisinde, muhalefetin tepki gösterdiği ve sorularını cevaplanmasını istendiği oturumunda “Karabağ Hareketi’ni sürdürmemeliyiz, devam etmemesi gerekir” açıklamasında bulunmuştur. Böylelikle N.Paşinyan daha önceden “Karabağ, Azerbaycan topraklarıdır“ açıklamasında olduğu gibi teslimiyetçi çizgisini sürdürmüştür. Böylelikle Paşinyan, tehcire zorlanan 150 bin Artsakhlının mücadelesi önünde engel teşkil eder duruma gelmiştir. Bu durum Karabağ’ın planlı olarak teslim edildiğini, artık savaşılmayacağını ve uluslararası adalet mücadelesinin verilmeyeceğini bir kez daha kanıtlamıştır.
Ermenistan bir yandan Azerbaycan ile “Barış Anlaşması” yaparken öbür yandan Türkiye ile 35 yıldan bu yana devam eden “sınırların açılması”, “normalleşme” görüşmeleri yürütmektedir. Bu görüşmeler, Türkiye ile Azerbaycan arasında devam eden görüşmelere bağlanmıştır. “Barış” görüşmelerinin, Azerbaycan’ın her geçen gün daha fazla taviz koparmak için yeni yeni koşullar öne sürmesinden dolayı ne zaman imzalanacağı belirsizliğini korumaktadır. “Barış Anlaşması”nın metni üzerinde anlaşıldığını, imzalanması için sadece yer ve zamanın belli olmadığını kamuoyuna duyurulmasından sonra Azerbaycan’ın yeni istekleri ile karşılaşılmıştır.
Azerbaycan 44 günlük savaştan sonra en zayıf durumda bulunan Ermenistan’a bir “Teslimiyet Anlaşması” daha imzalamaya zorlanmaktadır. Azerbaycan’ın istekleri arasında; Bakü, Ermenistan’ın gelecekte Azerbaycan’dan toprak talebi olmaması için Anayasa’nın değiştirilmesi, MİNSK gurubunun feshedilmesi, Uluslararası Mahkemelerden hukuki taleplerin karşılıklı olarak geri çekilmesi, Fransa ile Hindistan’dan silah alımlarının durdurulması vb. vb. gibi maddeler yer almaktadır. Azerbaycan, bu koşulların yerine getirilmemesi halinde anlaşmayı imzalanmayacağı açıklamıştır.
Üç yıldan bu yana sürdüğü öne sürülen “Barış Görüşmeleri”nin nihai sonuçlarının açıklanmasına kadar Azerbaycan işgal güçlerinin Ermenistan halkına karşı işledikleri suçlar hiçe sayılmaktadır. Bu suçlara karşı etkili mücadele edilmediği muhalefet tarafından eleştirilmektedir. Bugün savaş ile üstünlüğü ele geçiren Azerbaycan’ın esas gayesi Syunik Bölgesi’ni işgal ederek Azerbaycan-Nahçıvan-Türkiye karayolunu ele geçirip, 100 yıldır hayal edilen planlarını hayata geçirmektir. 20-31 Mart’ta, üstelik “Barış Görüşmeleri”nin yapıldığı tarihlerde, Syunik Bölgesi’nde “Ermeni topraklarından taciz atışları” yalanları ile Azerbaycan tarafından Ermenistan topraklarına yönelik bombalamalar ve saldırılar ile halk yaşadıkları topraklardan göçe zorlanmaktadır. Tüm bunlar Avrupa Birliği gözlemcilerinin gözleri önünde cereyan etmiş, raporlarına da yansımıştır. “Barış Anlaşması” yalanları ile Azerbaycan’ın yeni bir savaş başlatma arzusu içinde olduğunu göstermektedir.
Kafkaslar’da Rusya ile ABD’nin başını çektiği blok arasında süren hakimiyet savaşlarında Gürcistan ile Ukrayna’dan sonra Ermenistan’ın da Rusya’dan kopartılması için Paşinyan iktidarının görevlendirilmesi, bir NATO ülkesi Türkiye’nin bölgede karakol görevi üstlenmesi, Batı emperyalistlerin esas amacıdır. Artsakh tehciri sırasında ses çıkarmayanlar, “Barış Anlaşması”ndan memnuniyetlerini belirtmişlerdir. Türkiye ile Ermenistan arasında “normalleşme” görüşmeleri yeni değildir, 35 yıldır sürmektedir. Henüz bir sonuç alınmamıştır. Alınmayacaktır. TC açısından “1915” bir devlet politikası bugün de devam etmektedir.
“Barış Görüşmeleri” ve İ.Aliyev’in “barış” yalanları!
Ermenistan ile Türkiye arasında yine ezber bozan “normalleşme” adımlarının ilki 1993 yılında, Türk devletinin en ırkçı ve faşist partisinin başkanı, bir kontrgerilla örgütlenmesi olan MHP’nin lideri Alparslan Türkeş tarafından yapıldı. Aynı çağrı bugün de Devlet Bahçeli tarafından “çözüm süreci” için Kürt siyasi iradesine yapılmıştır. Dönemin Devlet Başkanı Levon Ter Bedrosyan ile Alparslan Türkeş Paris’te gizli bir toplantı yapmışlardır. O dönem L.T.Petrosyan’ın danışmanı Samson Özararat aracılığı ile Ermenistan halkına iletilen mesajda Alparslan Türkeş şöyle diyordu:
“Türklerin Ermenilerle ilişkisi 1915’te başlamamıştır. 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. ‘Kız aldık verdik’ dedi. Malazgirt Savaşı’nı aynı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun? İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı? Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesi’ni nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın? Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun? Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun? Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun? Bunların bazılarını ben de bilmiyordum o zaman. Hatta bir süre acaba benimle alay mı ediyor diye düşündüm. Irkçı olarak bildiğim Alparslan Türkeş’ten bunları duymak beni şaşırtmıştı. Sonra da 1915’e geldi. Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915 bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir’’ dedi.
L.T.Petrosyan’ın danışmanı Samson Özararat’ın aktardığı A.Türkeş’in bu ifadelerine rağmen “barış” görüşmelerinden bir sonuç alınmamıştır.
1993’ten sonra bir kez daha, 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında, ABD-Rusya-Fransa devletlerinin aracılığı ile imzalanan Zürih Protokolleri süreci yaşanmış, fakat Azerbaycan’ın “Türkiye Karabağ’ı satıyor” suçlamasından sonra, Azerbaycan’ı ziyaret eden Erdoğan’ın parlamentoda “iki devlet, tek millet”li konuşmasından sonra bir ilerleme sağlanmamıştır.
Aynı şekilde 44 günlük savaştan sonra Türkiye ile Ermenistan arasında “normalleşme” görüşmeleri kararı alınmıştır. 2022 yılında Antalya Diplomasi Forumu’nda karar altına alınan “Kafkaslar’da istikrar ve barış”ın sağlanması için tespit edilen iki ülkenin özel temsilcilerine rağmen yine bir adım atılmamıştır.
Son olarak 11-13 Nisan tarihlerinde 4. Antalya Diplomasi Forumu’nda TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştükten sonra basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan; Türkiye’yle yapılan görüşmelerde, her iki tarafında nihai hedefinde ilişkilerin “tamamen normalleştirilmesi” anlayışına sahip olduğunu söyledi. Azerbaycan ve Ermenistan arasında müzakere edilen barış anlaşması konusuna ilişkin soruya Mirzoyan, “tarihi ve eşi benzeri görülmemiş” olarak nitelediği anlaşmanın imzaya tamamen hazır olduğunu söyleyerek yanıt vermiştir.
Bütün bu görüşmelerde Ermeni tarafının tavizler vermeye istekli olmasına rağmen Türkiye’nin en iyi “çözüm” olarak, tıpkı Kıbrıs’ta sürdürdüğü “en iyi çözüm çözümsüzlüktür” politikasını devam ettirdiğini unutmamak gerekir. TC devletinin “çözüm”den anladığı “uzlaşma” değil kendi isteklerinin kabul edilmesidir.
Leonid Azdgalyan: “Tekrardan geleceğiz”!
Bugün Bakü zindanlarında esir tutulan Artsakh Cumhuriyeti’nin siyasi temsilcilerine yönelik izlenen politika Azerbaycan’ın (ve Türkiye’nin) “barış”tan ne anladığını göstermektedir. Onların “barış”ı teslimiyettir. Bugün Arkady Gukasyan, Bako Sahakyan, Arayik Harutyunyan, Levon Mnasakanyan, David Babayan’ın aralarında bulunduğu toplam 23 siyasi tutsak Ocak ayından bu yana uluslararası hukuk hiçe sayılarak, kanun dışı yargılamalarla hapishanede tutulmaktadırlar. Azerbaycan haydutlarından oluşan mahkeme heyetine kanunsuz yargılamalara karşı siyasi savunma yapan Ruben Vardanyan “Ben yargılanmıyorum, tüm Ermeniler yargılanıyor, eğer bunu anlamıyorsanız bu bir talihsizliktir” açıklaması davanın özünü oluşturmaktadır. Öte yandan “Ermenistan Referandumu” adlı sivil toplum kuruluşu Paşinyan iktidarını eleştirerek “Bakü’de esir tutulan siyasi mahkumlar için kesinlikle hiçbir şey yapılmadı” açıklamasında bulunmaktadır.
Uluslararası alanda Ermeni Soykırımı hakkında gerçek dışı açıklamaları, Artsakh halkını Tehcir Kararı ile ata topraklarından zorla çıkarılmalarına karşı Nicol Paşinyan’ın göstermediği tepkiyi artık uluslararası kuruluşlardan duyacağız. Ülke içerisinde Artsakh halkının haklı mücadelesi ile uluslararası alanda yürütülen “Adalet Mücadelesi”nin önündeki engel Paşinyan’dır. Diplomatik sessizlik, Azerbaycan ile Türkiye’yi daha çok saldırganlaşmasının zeminini hazırlamaktadır. Artık Ermeni halkının çıkarları savunan açıklamaları Ermeni devlet iktidarından değil, uluslararası sivil toplum kuruluşlarından duyar olduk. Bu politikaları ile Paşinyan Ermeni toplumunun önünde engel olduğunu artık göstermektedir. Eğer Paşinyan’ın Ermenistan halkının çıkarlarını koruma diye bir niyeti varsa, derhal istifa etmesi en doğru yol olacaktır.
Eski Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Ermenistan’daki durumu özetlerken “Ermenistan’ın devlet çıkarları, bağımsızlığını güvenliğini ihlal ederek, Ermenistan’ın topraklarını devrettiği, Ermenistan devlet yapısını tehlikeye attığı için hesap vermelidir… Paşinyan gitmeli Ermenistan’ın güvenliği demokrasisi ve onuru tehlikededir…” demektedir.
29 Mart’ta Yerevan’da meydanları dolduran on binlerin talebi Paşinyan’ın bir an önce istifa etmesidir. Halk hareketlerinde gözlemlenen en büyük eksiklik öncülerinin yokluğudur. Halk öncülerini arıyor. I. Artsakh Savaşı’nda, Artsakh’ın Azerbaycan-Türk işgal güçlerine karşı özgürleştirilmesi hamlesinde yer alan önderlerden olan fizik profesörü, akademisyen Leonid Azdgalyan’ın dün söyledikleri adeta bugün yaşananları özetlemektedir: “Karabağ, küçük bir toprak parçası meselesi değildir…, biz şimdiye kadar düşmana, köylerimizi, şehirlerimizi topraklarımızı düşmana teslim etmişiz…, yöneticiler Ermeni davasından vazgeçmemizi istiyor…, Kedaşen, Şahumyan, Artsakh, Zangezur bugün tamamen işgal edilme ile karşı karşıyadır…, bir karış toprağın bile kaybedilmemesine izin verilemez…, tekrardan geleceğiz!”